ESKİŞEHİR (AA) – Türkiye Maarif Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün, “Milletimizin onurlu geleceği, daha güçlü ve müreffeh bir Türkiye’nin yaratabilmesi ve bütün mazlum milletlerin ve tüm insanlığın huzuru için Türkiye’nin bu tarihsel rolüne gerçekten ihtiyaç var.” dedi.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Kültür ve Kongre Merkezi Prof. Dr. Necati Akgün Salonu’nda düzenlenen 2022-2023 Akademik Yıl Açılış Töreni’nde konuşan Akgün, Türklerin tarihte edilgen olmadığını, edilgenliği kabul etmediğini söyledi.
Türkler için en büyük hayal kırıklığının tarihten, içinde yaşadığı toplumda birinci sınıf bir güç olmaktan geri düşmek olduğunu kaydeden Akgün, “Onun için bizim kaçınılmaz olarak izleyeceğimiz yol, Türkiye merkezli güç ilişkilerini ya da üretim ilişkilerini, siyasi ilişkilerini geliştirmek olacak. Bizim iddia sahibi olmaktan başka bir yolumuz yok. Bu yükü, bir şekilde taşımak durumundayız. Aksi halde bunun pek çok yol ve yöntemi var. Altyapıları var. Aksi halde yeniden edilgen hale geliriz.” diye konuştu.
Türkiye’nin bugün yeniden kurucu unsurlardan birisi olma iddiası olduğunu vurgulayan Akgün, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunu hakikaten insanlığın barışı, huzuru ve daha adil bir dünyanın kuruluşu değil de bizim değerlerimiz var. Türkler olarak biz hep iyilerin yanında yer aldık. Emin olun düzen bozucu olmadık. Tarihçi olarak bizim hangi kitabımızı okursanız, bunları görürsünüz. Bin yıllık siyaset tarihimizde bunun dışında bir şey görmezsiniz. Onun için de insanlığın bu arayış içerisinde olduğu bir dönemde bizim edilgen değil etken olma gibi bir ahlaki siyasi zorunluluğumuz da var. Önümüzdeki dönem tam da böyle bir dönem olacak.”
– “Türkiye için artık bozgun ve dağılma dönemi bitti”
Türkiye’nin siyasi erklerinin, entelektüellerinin yakın gelecekteki en büyük sorumluluğunun dünyanın değişim ve dönüşümünü doğru okumak ve Türkiye’nin, bölgenin ve küresel düzenin barışçı ve istikrarlı geleceği için işe yarayan fikirler ortaya çıkarmak olduğunu dile getiren Akgün, şu ifadeleri kullandı:
“Bu hepimizin omuzlarına bir yüktür. Zira insanlık tarihinin ana kavşak noktalarından birindeyiz. Dünya bir hikayenin daha sonunu getiriyor. Batı hegemonyasının son dönemini yaşıyoruz. Batı’nın yükselişinde biz, Türkiye ve İslam dünyası olarak biraz itildik. Periferide kaldık. Edilgen hale geldik. İslam dünyasıyla birlikte tarihin öznesi olmaktan çıktık. Yeniden yapılanan küresel sistemin bize yeniden etkin bir aktör yani özne olma imkanı ve fırsatı sunduğunun farkında olmak durumundayız. Türkiye için artık bozgun ve dağılma dönemi bitti. Tarihsel olarak geri çekilme, cezir döneminde değil atılım yani yükseliş dönemine geldik.”
Akgün, milli çıkarların öncelendiği, tarihi, coğrafyası ve medeniyetiyle barışık, küresel barış ve güvene katkı veren bir Türkiye vizyonu oluşturmak durumunda olduklarını dile getirerek, şunları kaydetti:
“15 Temmuz gecesinde ülkeyi içerideki taşeron uzantıları vasıtasıyla ele geçirmeye çalışan emperyalizme karşı milletin tüm renkleriyle gösterdiği şanlı direniş destanı, bu doğmakta olan yeni Türkiye’nin önemli bir miladı olacaktır. O gece sergilenen devlet-millet kaynaşması ve tarihsel ruhun yeniden dirilişi, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin yaşayacağı baş döndürücü yükselişin ve güçlenişin temel dayanağı olacaktır. Zira bu tür düzen değişimlerine tarihsel anlamda milletler arasındaki güç dönüşümleri, irade sahibi devletler için beraberlerinde pek çok sınamalar ve fırsatlar da getirir. Tehditleri ustaca savuşturmak ve fırsatları milletimiz adına kalıcı jeopolitik kazanımlara dönüştürülmek, sağlam bir milli kimlik ve siyasi istikrarla mümkün olacaktır.”
Akgün, dünyada yeni bir düzen inşası tartışılırken, uluslararası ekonomik politik güç merkezleri, hareketli bir akışkanlığa doğru girişmişken Türkiye olarak gelişmeleri sadece seyretmekle yetinemeyeceklerini belirterek, şöyle devam etti:
“Aktif tutum almak, tehditlerle yüzleşmek ve daha insani, daha adil ve yaşanılabilir bir küresel düzenin kuruluşundaki yapıcı rolümüzü, hakkıyla, gönüllüce ve istekli bir şekilde üstlenmeliyiz. Sanat, edebiyat ve sinema dünyası da bu büyük Türkiye idealinin hikayesini anlatmalı, yeni bir mitosun yaratılmasına yardımcı olmalıdır. Yeni bir hikaye yazmaya hazır olmalı, yeni Kızılelmalar tanımlayıp milletimizin parlak geleceğine odaklanmalıyız. Milletimizin onurlu geleceği, daha güçlü ve müreffeh bir Türkiye’nin yaratabilmesi ve bütün mazlum milletlerin ve tüm insanlığın huzuru için Türkiye’nin bu tarihsel rolüne gerçekten ihtiyaç var. Akıl ve mantığımızı yani mitosu ve logosu birleştirip, gelecek hayallerimiz ve imkanlarımızı birleştirip, insanlığın büyük hikayesinin anlamlı ve etkin bir kurucu unsuru olabiliriz. Olacağız da. Gençlere düşen, bizlere düşen, bunun için çaba sarf etmektir.”
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamil Çolak ise üniversitelerinin yarım asrı aşkın bilimsel birikimi ve akademik geçmişi ile Türkiye’nin köklü yükseköğretim kurumları arasında yer aldığını söyledi.
Üniversitelerinin, alanında uzman akademik kadroları, idari personeli ve iyi yetişmiş mezunlarıyla şehrine ve ülkesine değer katma gayreti içinde olan bir üniversite olduğunu söyleyen Çolak, “Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, 13 fakülte, 2 yüksekokul, 5 meslek yüksekokulu, 4 enstitü, 41 uygulama ve araştırma merkezi ve 8 farklı yerleşkede hizmet veren nitelikli eğitim-öğretim programlarına sahip olup, bilimsel çıktılarıyla araştırma üniversitesi olma yolunda hızla ilerlemektedir.” değerlendirmesinde bulundu.
Konuşmaların ardından Rektör Çolak, Akgün’e çiçek takdim etti.
Törene Eskişehir Valisi Erol Ayyıldız, İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu, Cumhuriyet Başsavcısı Ali Yeldan, Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanı Arif Hamdi Sazak, İl Jandarma Komutanı Jandarma Albay Ercan Atasoy, Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Özcan, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.