ANKARA (AA) – CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, “aşılama ve tedbirlere gereken özen gösterilmezse eylül, ekim aylarında yeni bir kapanma yaşanırsa bunun yaratacağı ekonomik ve sosyal yıkımın çok daha büyük olacağını” söyledi.
CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında parti genel merkezinde toplandı.
Toplantıya ilişkin açıklamada bulunan Öztrak, hafta sonu Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde teröristlerce Kirpi aracına düzenlenen saldırıda şehit olan askerlere rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralananlara şifa diledi.
24 Temmuz gününün Lozan Antlaşması’nın 98. yıl dönümü olduğunu hatırlatan Öztrak, Lozan’ın, büyük bir milletin emperyalizme karşı cephelerde verdiği varoluş mücadelesini diplomasiyle taçlandırdığı zaferin adı olduğunu söyledi.
Öztrak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü, Kurtuluş Savaşı’nın tüm kahramanlarını saygı, rahmetle ve minnetle andı.
Rize ve Artvin’de yaşanan sel felaketlerinde yaşamını yitiren vatandaşlara rahmet dileyen Öztrak, her yaz Karadeniz’de bir sel felaketi yaşandığını belirtti.
Öztrak, “Bu kaçıncı sel, bu kaçıncı felaket. Peki bu felaketlerin tek sorumlusu, Erdoğan şahsım hükümetinin söylediği gibi, çaylıklarda kullanılan azot gübresi mi? Yamaçlara yüksek ev yapan vatandaş mı? Hayır. Bu felaketlerin birinci dereceden sorumlusu yandaşlara yaptırılan HES’lere, rant için ormanların katledilmesine, yanlış yapılan yol, köprü ve su bentlerine izin ve onay veren Erdoğan şahsım hükümetidir.” görüşünü savundu.
– “Aşılama hızı düştü”
Bayramın sonunda yeniden salgınla yüzleşildiğini, 10 günlük uzun bayram tatilinde hükümetin salgını unuttuğunu, millete de unutturduğunu ileri süren Öztrak, bu ay başında 4 binlere kadar düşen vaka sayısının, dün 14 binin üzerine çıktığını söyledi.
Öztrak, “Dünyada en yüksek günlük vaka sayısına sahip 15 ülkeden biri yeniden olduk. TÜİK hala ‘2020 Ölüm ve Ölüm Nedeni’ istatistiklerini yayımlayamıyor. Yine hastane yatış sayıları üç haftadır nedense açıklanmıyor. Diğer taraftan bugüne kadar aşı yaptıranlardan kaçı koronavirüse yakalandı? Bunlardan kaçı Çin aşısı, kaçı Alman aşısı oldu? Kaçı hastaneye yatırıldı? Kaçı yaşamını yitirdi? Bunları öğrenmek milletimizin hakkı.” diye konuştu.
Aşılamada hızın düştüğünü, nüfusun ancak yüzde 27’sinin iki doz aşılandığını dile getiren Öztrak, salgının başından bu yana milletin canıyla cüzdanı arasına sıkıştırıldığını savundu.
Öztrak, “Bir kez daha kontrolsüz bir şekilde açıldık. ‘Dördüncü zirvenin hemen başında olduğumuzu’ söyleyen bilim insanları var. Aşılama ve tedbirlere gereken özen gösterilmezse eylül, ekim aylarında yeni bir kapanma yaşanırsa bunun yaratacağı ekonomik ve sosyal yıkım çok daha büyük olacaktır.” şeklinde konuştu.
Dördüncü zirveye eylül ayında tırmanılması durumunda yeni eğitim ve öğretim yılının da başlamadan tehlikeye gireceğini ifade eden Öztrak, bir nesli kaybetme tehlikesinin her geçen gün büyüdüğünü kaydetti.
Eğitimde fırsat eşitsizliği olduğunu söyleyen Öztrak, OECD üyesi 36 ülke içinde vatandaşlarının eğitim sisteminden en az memnun olduğu ve eğitimde memnuniyetsizliğin en hızlı arttığı ülkenin Türkiye olduğunu belirtti.
Cumhuriyetin, okuyup mühendis olan bir çobanın Cumhurbaşkanlığı yaptığı rejimin adı olduğunu dile getiren Öztrak, bunun için eğitim politikalarının mutlaka milli olması ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması gerektiğini vurguladı.
Öztrak, şöyle devam etti:
“Ama Erdoğan şahsım hükümetleri, Cumhuriyetimizin pek çok milli niteliğine darbe vurduğu gibi milli eğitime de darbe vurmuştur. Çocuklarımıza, gençlerimize kendi meşrebince ideolojik format atabilmek için eğitim sistemimizi perişan etmişlerdir. Beraber yol yürüdüğü, yağan yağmurlarda beraber ıslandığı terörist ortaklarının sınav sorularını çalarak askeriyeye, adliyeye, tıbbiyeye yerleşmesine kasten göz yummuşlardır. Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezinin anahtarını bilerek terör örgütüne teslim etmişlerdir. İdeolojik öncelik ve hedefleri için binlerce fakir, fukara gencimizin emeğini, geleceğini, umutlarını çalmışlardır. Taammüden kul hakkı yemişlerdir. Artık bugün ülkemizde yükselmek için okumak değil, saray şürekasından olmak daha önemli oldu.”
– “Türkiye 36 ülke içinde adalete güvenin en hızlı düştüğü ülke”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti sokmayın” uyarısında bulunduğunu hatırlatan Öztrak, “Ama Erdoğan şahsım hükümeti bugün bile aynı hatalarda ısrar ediyor. Adliyeyi, askeriyeyi, asayişi tarikatlar arasında paylaştırıyor.” dedi.
OECD’ye göre 2010’dan 2020’ye vatandaşların mahkemelere güveninin yüzde 59’dan, yüzde 37’ye düştüğünü, 10 yılda adalete güvende de 22 puanlık düşüş bulunduğunu ifade eden Öztrak, Türkiye’nin 36 ülke içinde adalete güvenin en hızlı düştüğü ülke olduğunu kaydetti.
Öztrak, OECD içinde hükümet gücünün denetimle, dengelenip sınırlanmasında en kötü durumdaki ülkenin Türkiye olduğunu, Türkiye’nin temel hak ve özgürlüklerin korunmasında da en sonda bulunduğunu aktardı.
Hükümetin en önemli üstünlüğü olan “genç nüfus avantajını” kullanamadığını ileri süren Öztrak, tüm OECD ülkeleri içinde en yüksek ev genci oranının Türkiye’de olduğunu kaydetti.
Hükümetin iyi eğitimli gençleri küstürdüğünü, yurt dışına ciddi beyin göçü verilmesine neden olduğunu, Türkiye’yi düzensiz göçmen ve sığınmacılar için açık hava hapishanesine çevirdiğini iddia eden Öztrak, “Bu yapılan gaflettir, delalettir ve hatta milletimize hıyanettir. Bunları söylemek kesinlikle ırkçılık değildir. Türkiye’ye kurulan demografik, siyasi, sosyal ve iktisadi tuzağı açığa çıkarmaktır. Sığınmacı ve mültecilerin insanlık dışı bir siyaset oyununa, kirli bir emperyal senaryoya malzeme edilmelerine isyan etmektir.” diye konuştu.
Geçici koruma kapsamında 3 milyon 688 bin 93 Suriyelinin Türkiye’de yaşadığını, gerçek sayının ise 5 milyon civarında olduğunun söylendiğini ifade eden Öztrak, bugüne kadar Suriye’deki iç savaştan İsrail’in, ABD’nin, Rusya’nın karlı çıktığını söyledi. Öztrak, bu savaşın iki büyük kaybedeninin bulunduğunu birinin Türkiye Cumhuriyeti, diğerinin ise Suriye Arap Cumhuriyeti olduğunu kaydetti.
– “Türkiye, Avrupa’nın göçmen gettosu değildi, olmayacaktır”
Suriye’deki savaşın yarattığı asıl iktisadi kaybın Türkiye’nin düşük teknolojili üretim yapısına hapsedilmesi olduğunu dile getiren Öztrak, bazı sanayicilerin “Suriyeliler, Afganlar olmasa çalıştıracak adam bulamıyoruz” ifadesini kullandığını aktardı.
Öztrak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kimse kusura bakmasın, bu üretim yapısıyla üç kuruşa adam çalıştırıp rekabet edeceğiniz tek yer Afrika’dır. Biz ülkemizin Avrupa’nın Afrika’sı, Bangladeş’i, Vietnam’ı olmasını istemiyoruz. Biz AB’nin tam üyesi olarak, bölgenin yüksek teknoloji üretim üssü olmak istiyoruz. Kişi başına gelirde hızla AB ortalamasını yakalayıp geçmek istiyoruz. Ama Erdoğan şahsım hükümeti ve AB’nin oyunu çok farklı. Merkel’in son sözleri bu çerçevede önemli bir itiraf. Türkiye’nin AB üyesi olmasını beklemediğini ifade eden Merkel, Erdoğan’ın ‘Suriyeli mültecilere ev sahipliği’ konusunda, olağanüstü başarı sergilediğini söylüyor. Sonra da ağzındaki baklayı çıkarıyor. Bunun için Türkiye’ye 3 milyar avro rüşvet verileceğini itiraf ediyor. Merkel, AB ve Erdoğan’ın hem milletimizin hem de sığınmacıların üzerinden oynadıkları kirli siyasi oyunu deşifre ediyor.”
Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’un “Afganistan’dan kaçanların Avusturya, Almanya, İsviçre’ye gelmesindense Türkiye’ye yerleştirilmesinin daha uygun olduğunu” söylediğini anlatan Öztrak, “Ne ala memleket. Tüm bölgeyi emperyalist emelleriniz için istikrarsızlaştırın, kan gölüne çevirin, kabaran göç dalgasını durdurma işini de 3-5 milyar avro rüşvet karşılığında Türkiye’ye havale edin. Kendinize gelin. Türkiye, Avrupa’nın göçmen gettosu değildi, olmayacaktır. Biz, Türkiye’yi AB üyeliğinden tamamen uzaklaştıran, bizi sığınmacılar için açık hava hapishanesine çeviren milletimizi yoksullaştıran bu senaryoya razı olamayacağız.” diye konuştu.
– “Hiç kimse bize bu konuda hukuk dersi vermeye kalkmasın”
AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın “Fransa’dan, Almanya’dan bakınca, Türkiye süper güç görünüyor” ifadesini kullandığını aktaran Öztrak, şunları kaydetti:
“Madem öyle, Almanya’ya biz 3-5 milyar dolar verelim, bu Suriyeli ve Afgan göçmenlere Almanya baksın. Zaten bu göçmenlerin gitmek istediği yer Türkiye değil, Almanya. Çok açık söylüyoruz bu mesele Türkiye’nin en önemli beka meselesidir. Ama ülkeyi yönetenler öyle kendilerinden geçmiş ki AK Parti’den bir genel başkan yardımcısı çıkıp, bu ihaneti mazur göstereceğim diye bu topraklara daha önce gelenler, ülkeyi önden terk etsin, Suriyelilere yol yordam öğretsin gibi bir saçmalığı geveleyebiliyor.”
Öztrak, kontrolsüz göç meselesinin çok ciddi bir mesele olduğunu söyleyerek, şöyle konuştu:
“Tek bir adamın iki dudağı arasına bırakılacak bir mesele hiç değildir. Bu mesele partiler üstüdür, milli bir meseledir. Meselenin sahibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıdır. Hiç kimse bize bu konuda hukuk dersi vermeye kalkmasın. Biz konunun hukuki, siyasi, iktisadi ve diğer tüm boyutlarına vakıfız ve iktidara gelir gelmez de arkamıza Türkiye Büyük Millet Meclisini alarak, bu konuların çetin müzakerelerini yapmasını çok iyi biliriz. Avrupa’yı da bunun korkusu sarmış. Erdoğan gitmeden onunla yeni bir rüşvet anlaşması yapmak istiyorlar. Buna hem Suriyeliler hem Afganistan’dan gelen sığınmacılar dahil. Erdoğan buna teşne olabilir. Ama biz buna kesinlikle razı değiliz. Milletimizin de razı olmadığını biliyoruz. O nedenle bu konuda sonuna kadar mücadele edeceğiz.”
Tunus’ta üzücü gelişmeler yaşandığını, Cumhurbaşkanının parlamentonun faaliyetlerini askıya aldığını dile getiren Öztrak, bunun parlamentoya karşı yapılan sivil bir darbe olduğunu, askerlerin parlamento başkanını parlamentoya sokmamasının kabul edilemeyeceğini kaydetti.
– “Salgınla mücadelede en önemli sermaye güvendir”
Öztrak, açıklamasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyıp tanımayacak ülkeler tartışılıyor. CHP’ye göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni hangi ülkeler tanımaktan, hangi ülkeler tanımamaktan yana olur?” sorusu üzerine Öztrak, Kıbrıs meselesi çözülmeden Avrupa Birliğinin Güney Kıbrıs’ı üye kabul etmesiyle iki ayrı devletin varlığının fiilen kabul edildiğini, bu fiili durumun artık hukuki duruma çevrilmesinin zamanının da geldiğini belirtti. Öztrak, “Hükümetin de bu konuda gerekli çabayı göstermesi gerekir.” dedi.
Kovid-19 salgınındaki vaka artışlarına ve salgın yönetimine ilişkin soruya Öztrak, şu cevabı verdi:
“Biz daha salgının en başından itibaren Bilim Kurulunun siyasetten bağımsız, millete güven verecek bir sözcü aracılığıyla salgını ve salgında alınması gereken tedbirleri değerlendirmesi gerektiğini savunduk. Ama bu açıklamaları Sağlık Bakanı yaptı. Süreç içerisinde bakanın çelişkili açıklamaları, vaka ve hasta sayılarını karartması, özellikle Çin aşısında ısrar ederek 6 ay gibi çok önemli bir zamanı kaybettirmesi Sağlık Bakanına olan güveni de olumsuz etkiledi. Şunu bilmemiz gerekiyor, salgınla mücadelede en önemli sermaye güvendir. Bu güven kaybının yarattığı acı ve sıkıntıları şimdi milletçe yaşıyoruz.”