TOKYO (AA) – Hiroşima'da atom bombası atıldığında 7 yaşında olan ve bir çocuğun kaldırabileceğinden daha büyük acılara tanıklık eden Miçiko Kodama, "Vücudumun en ücra köşesindeki hücrelere kadar nüfuz ettiği için unutamıyorum. Unutmak mümkün değil. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir insana böyle bir şey yaşatılmasını istemiyorum." dedi.
İkinci Dünya Savaşı'nın Pasifik muharebelerinde ABD'nin 6 Ağustos'ta Japonya'nın Hiroşima, 9 Ağustos'ta Nagazaki şehirlerine atom bombası atmasının üzerinden 75 yıl geçti.
Hiroşima ve Nagazaki'ye bırakılan atom bombaları sonucu on binlerce insan can verirken bir şekilde hayatta kalabilenlere ise Japonya'da "Hibakuşa" adı verildi.
Savaşın üzerinden 3 çeyrek asır geçmesine rağmen acılar tazeliğini korurken, yaşadıklarını dün gibi hatırlayan Hibakuşalar, nükleer silahlar ve atom bombalarının ortadan kaldırılması için seslerini yükseltiyor.
Her yıl ağustos ayında düzenlenen Hiroşima ve Nagazaki anma törenlerine katılan Hibakuşalar, nükleer silahlardan vazgeçilmesi gerektiğine dair mesajlar okuyor.
Kyodo ajansına göre, Mart 2020 itibarıyla Refah Bakanlığına kayıtlı 136 bin civarında kayıtlı Hibakuşa bulunuyor. Yaş ortalamaları 83 olan Hibakuşarın sayıları giderek azalıyor.
Japonya Atom Bombası ve Hidrojen Bombası Mağdurları Federasyonu (NIHON HIDANKYO) Genel Sekreter Yardımcısı Miçiko Kodama da onlardan biri.
Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasının 75. yıl dönümünde Miçiko, AA muhabirine, bombanın atıldığı gün ve sonrasında yaşadıklarını anlattı.
Japonya’nın o dönem Asya bölgesinde Çin dahil birçok ülkeye savaş ilan ettiğini belirten Miçiko, bu savaşların bölge halklarına büyük hasarlar verdiğini kaydetti.
Miçiko, savaşın kızışmasıyla hava saldırılarının yoğunlaştığını, insanların baş ve boyunlarını hava saldırılarından düşebilecek nesnelerden korumak için "boukuuzukin" isminde çaput miğfer giydiklerini dile getirdi.
O yıllarda ülke genelinde genç-yaşlı tüm erkeklere yönelik savaşa katılma genelgesi ilan edildiğini aktaran Miçiko, erkeklerin cepheye gitmesiyle fabrikalarda öğrencilerin çalıştırıldığını ifade etti.
– Düz şehir hızla alev aldı
Miçiko, 6 Ağustos 1945 sabahı Hiroşima’ya atom bombası atıldığında 7 yaşında olduğunu söyledi.
Bomba atılmadan önce merkeze uzak bir eve taşındıklarını ve okul değiştirdiğini kaydeden Miçiko, kent merkezine 4 kilometre uzaklıktaki bir okulda eğitim gördüğünü belirtti.
Miçiko, o sabah kentte güzel ve açık bir hava olduğunu, atom bombasının kent merkezindeki nehirlerin birleştiği noktaya bırakıldığını anlattı.
Bombanın patlamasıyla şehirde şok dalgası oluştuğunu aktaran Miçiko, rüzgarın etkisiyle radyasyonun düz bir araziye kurulmuş Hiroşima'nın merkezini hızla kapladığını ve şehrin alev aldığını ifade etti.
Okul binasının çatısının uçtuğunu, patlayan pencere camlarının duvarlara, sıralara ve sınıf zeminine saplandığını dile getiren Miçiko, “En ön sırada ve pencere yanında oturuyordum, masanın altına saklanmaya çalıştım, vücudumun dışarıda kalmış yerlerine camlar saplandı. Şuurumu kaybetmişim, ne kadar öyle kalmışım bilemiyorum." dedi.
– Evi taşınmasaydı ölebilirdi
Babasının okula gelerek kendisini sırtladığını ve okula 300 metre mesafedeki evlerine taşıdığını belirten Miçiko, daha sonra babasının başka insanları da evlerine getirdiğini söyledi.
Miçiko, getirilenler arasında yüzünün yarısı, elbiselerinin tamamı yanmış, sesi çıkmayan bir çocuğun bulunduğunu anımsadığını belirtti.
Gözlerinde o anı tekrar yaşadığı görülen Miçiko, şunları paylaştı:
“Gözleriyle anlatıyor, ‘Yardım et, su ver.’ diyordu, sesi çıkmıyordu ancak anlıyordum. Şu anda bile onun gözlerini hatırlayabiliyorum ancak yardım edemedik, o kızı orada öylece bıraktık. Düştü ve öldü, bir yudum su bile veremeden öldü gitti. Yardım etmedik değil yardım edemedik. Buna benzer o kadar çok insan vardı ki! Halen pişmanlık hissediyorum. Sanki gözleri halen gözlerimin içine bakıyor."
Evlerinin taşınması sebebiyle okul değiştirdiğini ve yeni okulunun patlama bölgesine uzaklığı sebebiyle hayatta kalabildiğine inandığını kaydeden Miçiko, önceki okullarında bulunan 11 öğretmenin yanarak can verdiğini aktararak, "Vücutları kömür gibi oldu, kemikleri bile yok oldu. Kim kimdir, bunu kimse bilemedi, biz orada kalsaydık biz de ölmüştük." diye konuştu.
– Kuzenleri kollarında can verdi
Şok dalgasının binaların çatısını uçurduğunu, radyasyon dolu siyah yağmurun rüzgarın etkisiyle hızla yayıldığını aktaran Miçiko, evlerinin içine çamur gibi siyah yağmur yağdığını söyledi.
Şehirde evlerin yandığını, köprülerin yıkıldığını, siyah yağmurun ev duvarlarından aktığını ve iz bıraktığını belirten Miçiko, babasının kendisini ev bıraktıktan sonra akrabalarını aramak için dışarı çıktığını ifade etti.
Miçiko, “Elektrik ve su hizmeti durdu. Evleri yandığından akrabalar bizim eve geldiler. Evimizin bahçesinde kuyu vardı. Ağabeyim savaşa giderken eşini babama emanet etmişti. Babam 3 gün sonra eve dönebildi." dedi.
Yaz mevsimi sebebiyle vücut yanıklarının iltihaplandığını kaydeden Miçiko, kuzeninin kollarında can verdiği anları şöyle anlattı:
“Yaralar açık olduğu için kurt kaynıyordu. Sırtı yanmış bir insanın sırt bölgesi bembeyazmış gibi kurtlar vardı. Kuzenim bana ‘Miççan’ derdi, ben de ona ‘Abla’ derdim. Bize geldiği zaman önce onu tanıyamadım. Yaralarına bakıyor, sırtındaki kurtları sıyırıyordum, yardımcı oluyordum. Su içemiyor, yemek yiyemiyordu. Bir sabah benden su istedi. Bahçeye çıkıp bezi sulandırdım ve ağzına sıktım. Ağzını açtı, su damlalarını ağzına sıktım, içecek yutkunacak gücü bile yoktu ve kollarımda hayatını kaybetti."
Diğer kuzeninin açık yarası olmadığını ancak her gün kustuğunu belirten Miçiko, ağzından kan pıhtılaşması sebebiyle öldüğünü söyledi.
Miçiko, “Bebekler ya doğarken ya da kısa bir süre sonra ölüyordu. Ya da sakat kalıyordu. Evlenme çağına geldiğimizde bomba mağduru olduğumuzdan ya teklifi biz geri çeviriyorduk ya da onlar bizi reddediyordu. Kimse radyasyona maruz kalmış birini gelin olarak almak istemiyordu." dedi.
– İnsanlara öncülük
Hayatını sürdürürken, akrabalarının öldüğü şekilde sürekli ölümü beklediğini ve savaşın üzerinden üç çeyrek geçmesine rağmen yaşadıklarını unutmak istediğini ancak unutamadığını belirten Miçiko şunları kaydetti:
“Sürekli korkarak yaşadım. Radyasyonun etkisi öyle ki dışarıdan bir şey görünmüyor. Beni şu an nasıl görüyorsanız, o zaman da öyleydi. Dışımızda bir şey yoktu ancak ağız ve burnumuzdan kan geliyordu. Hep kuzenlerim gibi aynı o şekilde ölümü bekledim. Yanık vücutları çok gördüm, aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor. Kemikleri vücutlarından çıkmış insanlar, çocuğunu koruyan annelerinin sırtında can vermiş kömürleşmiş çocuklar gördük.
Bazı insanlar yardım et derken bazılarının sesi dahi çıkmıyordu. Vücudumun en ücra köşesindeki hücrelere kadar nüfuz ettiği için unutamıyorum. Unutmak mümkün değil. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir insana böyle bir şey yaşatılmasını istemiyorum. Dünyada ilk ve son kez atom bombasına maruz kalmış insanlarız. Dünyaya bunu duyurmaya çalışıyoruz. Nükleer silahları ve atom bombalarını ortadan kaldırmak için insanlara öncülük yapmamız gerekiyor.“