Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
--
--
--
--
Son Dakika Haberler

Fotoğraf karelerinden hatıralara Pera'nın etkileyici hikayesi81 defa okundu

kategorisinde, 16 Tem 2020 - 14:12 tarihinde yayınlandı
Fotoğraf karelerinden hatıralara Pera'nın etkileyici hikayesi

İSTANBUL (AA) – HİLAL UŞTUK – İstanbul'un en eski yerleşim alanlarından biri olan Beyoğlu'nda yer alan tarihi mekanlar, fotoğraf karelerinde hatıralara eklenseler de her biri romanlara, filmlere konu olacak etkileyici hikayeleriyle dikkati çekiyor.

İki yıl boyunca İstanbul'un tarihi mekanları üzerine araştırma yapan yazar Sümeyra Teltik ile yazar Fatma Berber, her gün önünden binlerce insanın geçtiği ancak hikayesi tarihin sayfalarında unutulan yapıları AA muhabirine anlattı.

"Bir Pera Masalı" isimli kitapta tarihi mekanların gerçek hikayelerini, hayali kahramanlar ve hayali olaylar üzerinden aktaran yazar Fatma Berber, Teltik ile disiplinler arası çalışan iki insan olduklarını belirterek, "Kültür sanat alanında çalışıyorduk. Mimari de hep dikkatimizi çekiyordu zaten. Fakat biz, şehirleri ve kentleri bir kucaklaşma anı olarak görüyoruz. Hatta Deleuze’nin şöyle bir sözü var; 'Her bireyin kendi kenti, kendi geçmişi, kendi yaşanmışlıkları var'. Dolayısıyla bu bir akış. Zamana ve mekana da böyle bakıyoruz. Dikey ilerleyen lineer bir çizgi değil de anlara tanıklık etmek üzere kurmak, biraz kurmaca, biraz hayali olduğunu düşündüğümüz küçük kahramanlar üzerinden onların kısa bir anına tanıklık etmek istedik." diye konuştu.

Araştırmaları sırasında dikkatlerini çeken, duvarlarında halen mahkumların bıraktığı anıların izlerinin görülebildiği Galata Evi'nin hikayesini anlatan Berber, 1920’li yıllarda İstanbul'u işgal eden İngilizler tarafından kullanılan yapıya ilişkin şu bilgileri verdi:

"1900’lerin başında İngiliz büyükelçiliği Tarlabaşı’na taşınıyor. Bugünkü Beyoğlu Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak bildiğimiz arazinin dışındaki alan ise bir hapishane ve hastane kompleksine dönüştürülüyor. Çünkü o yıllarda hapishanelerin yanında hastanelerin de olması gerekiyor. Dolayısıyla 1905’te açılıyor burası. İlk dönemlerinde kısa bir süre hapishane, özellikle 1920’lerde İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edildiği yıllarda işgal karakolu olarak kullanılıyor. Dolayısıyla alt katına tuvalet, çamaşırhane de ekleniyor daha sonra. Pencerelerdeki demir parmaklıklardan, mahkumların duvarlara yazdıklarından buranın karakol olduğunu zaten görebiliyoruz. Çünkü yapı hiçbir şekilde tarihsel olarak kendisini bozmamış."

Berber, bir makine mühendisi tarafından 1940’larda satın alınan binanın ev olarak kullanılmaya başladığını aktararak, "Ev olarak kullanıldığında da buranın tarihsel yapısı bozulmuyor. Karakol olma özellikleri, demir parmaklıkları ve duvarları her şeyi korunuyor. 1991'de Mimar Mete (Göktuğ) Bey, mimar olan eşiyle birlikte burayı satın alıyor ve Galata Evi adıyla bir restoran olarak işletiliyor. Biz bu mekanı biraz daha hikayeleştirmek, İstanbul’un resmi olarak işgal edildiği yıllarda, burada mahkum olduğunu düşündüğümüz bir karakterin gözünden kısacık bir ana tanıklık etmek istedik. Mustafa dedik buna da. Mustafa’nın işgal döneminde gözetim altında yaşadığı şey neydi, neler yaşadı, ne yiyordu? O zaman tuzsuz ve şekersiz lapalar yediriliyordu mahkumlara. Yakınlardaki bir otelde işkenceye maruz bırakılıyor mahkumlar. Dolayısıyla mahkumların küçücük bir anını Mustafa’nın gözünden anlatmak istedik ve bu şekilde bu mekanı hikayeleştirdik." dedi.

– "Pera Palace Oteli bugün hala parlamakta"

Sümeyra Teltik de iki yıl boyunca Berber ile İstanbul’un Pera bölgesindeki tarihi mekanları ziyaret ettiklerini söyleyerek, "Çünkü Pera bir nevi İstanbul'un kalbiydi. Pera üzerinde yaptığımız geziler, araştırmalar ve okumalar sonucunda 22 mekanı hikayeleştirdik. O dönemde burada yaşamış insanların anıları üzerinden gazete kupürlerini tarayarak, yabancı seyahat yazarlarının kitaplarından da faydalanarak 22 mekanı 22 öykü üzerinden anlattık." ifadelerine yer verdi.

Özellikle Beyoğlu'nun "Pera" olarak bilinen bölümünde yer alan yapılarla ilgili iki yıl boyunca araştırmalarda bulunduklarının altını çizen Teltik, "Pera ve İstiklal Caddesi deyince, insanların ilk aklına gelen mekanlardan birisi kuşkusuz Pera Palace Oteli. Bu otel 19. yüzyıl başlarında inşa edildiğinden bugüne burada, tabiri caizse hala parlamakta." diye konuştu.

Teltik, otelin Doğu Ekspresi yolcularının karşılanması ve ağırlanması için yapıldığını kaydederek, şunları aktardı:

"Çünkü Pera’da daha önce yabancı konukların ağırlanacağı, onların uygun şartlarda kalacağı oteller yokmuş. Bizlerde biliyorsunuz ki 'han' kültürü mevcuttu. Sadece burada bazı madamlar kendi evlerindeki şık odaları yurt dışından gelen misafirler için açıp onları ağırlıyorlardı. İlk otel anlamında İstiklal Caddesi’nde yine Pera üzerinde bir iki bina kurulsa da en büyük ve en gözde otel, 1895 yılında yapılan Pera Palace otelidir. Öyle ki Doğu Ekspresi'nden inen yolcuların buraya gelmesi için tahtırevanlar tahsis edilmiştir. Pera Palace Oteli açıldığı günden bugüne pek çok kez el değiştirdi. Hatta bir efsane vardır. 1915 yılında Pera Palace’a üstü başı kirli, dilenci kılıklı birinin geldiği ve daha sonra bu kişinin oteli satın aldığı söylenir. Gerçek böyle değildir. Bahsi geçen kişi Bodasaki’dir. Bodasaki de Galata’da dükkanı olan bankerlerden biridir. Bodasaki burayı bir yabancı firmanın işletmesi için sadece yükümlülüğünü almıştır."

Pera Palace'ın kurulduğu günden bugüne ünlü yazarlar ve Hollywood artistlerine pek çok önemli insanı odalarında ağırladığının altını çizen Teltik, "Özellikle bizim ilgimizi çeken, casuslardı. Mata Hari'nin bir casus olup olmadığı tartışılsa da onun burada kaldığını, Çiçero’nun yine burayı pek çok kez kullandığını biliyoruz. Özellikle 2. Dünya Savaşı yıllarında dünyanın pek çok ülkesindeki casusların burada bazen buluştuğunu, bazen ister istemez karşılaştığını biliyoruz." ifadelerini kullandı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917'de otele konuk olduğunun altını çizen Sümeyra Teltik, Pera Palace otelinin "ilklerin oteli" olması nedeniyle vazgeçilmez olduğunu söyleyerek, "İlk Avrupai otel Pera Palace’tır. Saraydan sonra elektriğin verildiği ilk binalardan biridir. İlk sıcak su, ilk asansör yine bu oteldedir. Şeker Ahmet Paşa'nın sergisi yine bu otelde açılır. 1925'te ilk kez burada bir yılbaşı partisi gerçekleşir. Özel buluşmalar, karşılaşmalar, burada ağırlanan konukların ünü yüzünden bu otel gelip geçen herkesi cezbetmeye devam ediyor." değerlendirmesinde bulundu.

– Avrupa'da operaların ilk sahnelendiği mekan Çiçek Pasajı

İstanbul'un en çok ziyaret edilen mekanlarından biri olan İstiklal Caddesindeki Çiçek Pasajı'nın hikayesini de aktaran Teltik, aynı alanda Mihail Naum Duhani'ye ait evin 1831'de yanmasının ardından, İtalyan illüzyonist Giovanni Bartolomeo tarafından 1839'da ahşap tiyatro binası yapıldığını dile getirdi.

Teltik, Naum Duhani'nin binasına bir kiracı aradığını ve sirklere kiraya verdiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:

"Basco burayı Duhani'den kiralar. Kendisi burada sihirbazlık gösterileri yapmaya başlar. Daha sonra ülkesine dönmeye karar verir. Fakat Naum Duhani, bu geleneği devam ettirmeye çalışır ve burada çok büyük bir opera inşa eder. Opera 25 yıl, burada Osmanlı halkına ve gelen yabancı konuklara hizmet verir. Avusturya, İngiltere kralları gelir. Abdülmecit'in Dolmabahçe'den buraya kadar atıyla geldiği bilinmektedir. Biz buradaki opera kültürü üzerinden Çiçek Pasajı'nın hikayesini anlatmaya çalıştık. Opera binası, Naum operası (Theatre de Pera) 25 yılın ardından 5 Haziran 1870'te çıkan yangında kül olur. Öyle büyük bir Beyoğlu yangınıdır ki Naum'un sahne perdeleri Sarıyer'de bulunur. İnsanların Çiçek Pasajı'na gelip bir de bu gözle incelemesini isteriz."

İtalya'dan getirilen opera eserlerinin henüz Avrupa'nın hiçbir büyük şehrinde sahnelenmeden önce İstanbul'da sanatseverlerle buluştuğu yapının yangın sonrası geçirdiği değişime de değinen Teltik, "Bolşevik ihtilalinin ardından (1917) buraya Rus genç kızlar gelip çiçek satarak geçimlerini sürdürmeye çalışıyor. Fakat adını buradan almıyor. Daha sonra cumhuriyet döneminde burada Çiçekçiler kooperatifi kendine bir yer açıyor. Biz de bugüne kadar buranın ismini Çiçekçiler Pasajı olarak söylüyoruz." ifadelerini kullandı.

İstiklal Caddesi üzerindeki St Antuan Kilisesi'ni araştırdıklarını da dile getiren Teltik, kilisenin hikayesini Gülten, Mualla ve Neriman adlı üç ev hanımının hikayesi üzerinden ele aldıklarını kaydetti.

Destek Yayınları'ndan çıkan "Bir Pera Masalı: Dünden Bugüne Resimli Pera Tarihi" kitabı okuyucuyla buluştu. Kitapta Taksim Cumhuriyet Anıtı’ndan Ağa Camisi'ne, Said Naum Paşa Konağı'ndan Çiçek Pasajı'na, Londra Oteli'nden Narmanlı Han'a, İngiliz Karakolu'ndan Hamursuz Ekmek Fırını'na bir zamanlar Grand Rue de Pera ve Cadde-i Kebir olarak anılan İstiklal Caddesi üzerindeki mekanlara ait bilgiler yer alıyor.

Haber Editörü : Tüm Yazıları
YORUM YAZ