İSTANBUL (AA) – MUSA ALCAN – İletişim ve Yönetim Uzmanı Dr. Şaban Kızıldağ, yeni tip koronavirüs salgınının insanlığa bir şeyleri gösterdiğini belirterek, 'yeni normal'de çıkışın umuda sarılmak ve çok çalışmak olduğunu dile getirdi.
"Mazeret Yok" seminerleriyle bugüne kadar 2 milyondan fazla kişiye yüz yüze ulaşan Kızıldağ, yaklaşık 26 yıldır sahne performansıyla eğitimler veriyor.
Kızıldağ, Kovid-19 ile mücadele edilen bugünlerde de "mazeretsiz" bir hayat için çağrıda bulunuyor.
Bir yandan etkileyici ve mizahi diliyle insanlara sahneden seslenen, kitap yazmaya devam eden Kızıldağ, kişisel gelişimin yanı sıra toplumsal gelişime katkı sunmayı amaçlıyor.
Daha çok modern hayatın olumsuzluklarıyla başa çıkma yöntemlerini anlatan Şaban Kızıldağ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, salgın dolayısıyla evde kaldığı süreci faydaya dönüştürmeye çalıştığını söyledi.
Kızıldağ, umutsuz olunan bir dönemde, umuda sarılmanın ve yeni bir şeyler üretmenin önemine değinerek, "Mazeretlere sığınıp hastalığı, karantinayı, dünyadaki sorunları problem edip kendi içimize dönmek, umutsuzluk oluşturmak yerine biz umudu yeşertelim, çıkışın da her zaman var olduğunu birbirimize hatırlatalım istedik." diye konuştu.
– "Aslında bütün dünya '1'in bir yansımasıdır"
Umutsuzluğun da hayatın bir parçası olduğunu aktaran Kızıldağ, şöyle devam etti:
"İnsan zaman zaman umutsuzluğa düşebilir ama Mehmet Akif diyor ki 'Umuda sarıl ki önünü açabilesin, umuda sarıl ki geleceği aydınlık görebilesin.' Onun meşhur bir şiiri vardır, 'Atiyi karanlık görüp azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak' diyor. Yani geleceği karanlık görüp azmi, çalışmayı bırakmakla alçaklığı eş değerde tutuyor. Umutsuzluk her zaman var ama inançlı bir insan için, her zaman tünelin öbür ucunda bir hayatın var olduğunu bilenler için umutsuzluğa sığınmak doğru bir şey değil. Umudu yeşertmek lazım."
Kızıldağ, umudu kazanmanın yollarından bahsederek, "Öncelikle insanın '1'e, ve '1'in önemine inanması lazım. Bir önemli. '1' nedir? İnsanın kişiliğidir, karakteridir, varlığıdır ve aslında bütün dünya '1'in bir yansımasıdır. Andrei Tarkovsky'nin 1983 yılında 'Nostalghia' diye meşhur bir filmi vardı. Annesi babası tarafından terk edilmiş Domenico diye küçük bir kızın hayat hikayesini anlatıyor. O filmde çok ilginç bir şey vardı. Film başlarken geniş açıyla kamera görüyor, duvarda bir yazı: '1+1=1' sonra kamera dönüyor, o küçük kızı görüyor. Küçük kız konuşuyor, 'Bir damla ve bir damla daha asla iki damla etmez. Daha büyük bir damla eder.' diyor. Şimdi insan da dünyada aslında '1'in tezahürüdür. İbnü'l-Arabi'nin o ayna metaforu gibi o koca bütün evren, '1'in bir parçasıdır ve '1' onun içerisindedir." ifadelerini kullandı.
– "Çıkışı bilmek insanı özgürleştirir"
Zorluklarla mücadele etme yöntemlerine işaret eden Kızıldağ, şunları kaydetti:
"Çıkışı bilmek insanı özgürleştirir. Çıkışı bilmek insanı güçlü kılar. Burada sohbet ediyoruz, herhangi bir sorun olduğunda nereden çıkacağımızı bilirsek, çıkışı bilirsek kendimizi daha güvende hissederiz. Ondan dolayı insanın çıkışı bilmesi kıymetli. Ben yaklaşık 26 senedir bu ülkede dilim döndüğünce yüz yüze mazeretin en büyük yalan olduğunu anlatmaya çalıştım. Bütün hayatım boyunca, 'Mazeret insanın kendisine söylediği en büyük yalandır.' dedim. 'İnsan eşrefi mahluktur, kainatın en şereflisidir, en mükemmel şekilde yaratılmıştır' dedim. Fakat mazeretleri anlatmak yetmiyor, onlara çıkış yollarını da sunmak gerekiyor."
Şaban Kızıldağ, mazeret üretmenin bulaşıcı olduğu yorumunu yaparak, "Dünyanın 5'ten büyük olduğunu bu pandemi sürecinde anladık hep beraber. Gerçekten büyükmüş. Beyazın Arap'tan, Arap'ın beyazdan, zenginin fakirden, kimsenin kimseden bir üstünlüğü yokmuş bunu gördük. İnsan isterse kendi potansiyelini bilirse, umuda sarılırsa, birçok mazeretlerini bir kenara bırakırsa, çıkış yolunun var olduğuna inanırsa emin olun dünyada ülke olarak, millet olarak, insanlık olarak daha etkin daha güçlü bir noktaya gelebiliriz. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum, beşer olarak dilimin döndüğü, gücümün yettiği kadar. Çünkü her şeyi de anlatmak mümkün değil. Burada da hep şunu yapmaya çalıştım. Piyasada yıllardır konuşulan bilinen bir şey var o da kişisel gelişim dedikleri şey. Kişisel gelişim çok kıymetli bir şey ama biz kişisel gelişim değil toplumsal gelişime inanmak, onu değerli bulmak durumundayız ve ona katkıda bulunmak durumundayız." değerlendirmesinde bulundu.
– Başarı yerine muvaffakiyet
Başarının "başa ermek" üzere gelen, kapitalizmin ürettiği bir kavram olduğuna dikkati çeken Kızıldağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz muvaffakiyet üzerine kurulu bir dünyaya inanıyoruz. Ben öyle inanıyorum. Bir şeyden dolayı muvaffak olmak. Yoksa başarmak önemli, başarıyı değerli buluyoruz, kıymetli ama başarı üzerine kurulu olan bir hayatta rekabet vardır. Yengeç sepetini bilir misiniz? Yengeç sepetlerinin üzerinde kapak olmaz, içinde bir sürü yengeç vardır. Ama hiçbir yengeç dışarıya çıkamaz. Niye? Yukarıya doğru çıkan yengeci aşağıdaki ayaklarından çeker ve aşağıya indirir. Bu rekabete dayalı bir şeydir ve yengeç sepeti sendromu diye bir şey vardır. Yani sepetin üzerinde kapak yok, insan kendini özgür hissediyor, ama o kapağın dışına çıkabilme şansına da sahip olamıyor. Niye, çünkü aşağıdan birisi çekiyor. Onun başarıya ulaşmasını, yukarıya çıkmasını engelliyor. Bizde böyle bir şey yok. Mesela bizde hırs yoktur, azim vardır, gayret vardır. Bizim kültürümüzde olan budur. Ondan dolayı başarıyı nasıl anladığınızla ilgilidir. Ben muvaffak olmaya çalışıyorum. O ömrün içerisinde arzu ettiğim yere dilimin döndüğü kadar, karınca misali, ne katabilirsem hayata onu söylüyorum. Başa ermekle ilgili bir derdim olmadığından dolayı muvaffak olmayı tercih ediyorum."
Kızıldağ, Kovid-19 salgınının bütün insanlığa bir şeyleri gösterdiğini belirterek, "Her şerde bir hayır vardır derler ya Anadolu'da. Hakikaten bu şerde birçok hayrı da gördük. Mesela insan olarak birbirimize ihtiyacımız olduğunu, dünya totalinde bir gram etmeyen bir virüsün bütün dünyayı nasıl etkileyebildiğini, en lüks arabalarımıza binemediğimizi, evlere sığamadığımızı, ekmeğin çok önemli bir şey olduğunu, berberin çok önemli bir şey olduğunu, insanın özgürlüğünün, acziyetinin çok önemli bir şey olduğunu, ulus devletlerin, devletin gücünün ne kadar önemli olduğunu, devletin insanlar için neler yapabileceğini gördük. Sağlık sisteminde, güvenlik sisteminde, devletlerin ne kadar kıymetli olduğunu gördük ve insan olarak daha çok birbirimize bağlanmamız gerektiğine inanmaya başladık. Bu pandemi sürecinden sonra yeni normale dönerken, çıkış için umuda sarılmak ve daha çok çalışmak gerektiğine inandık bunu gördük. Yeni normalde çıkış, umuda sarılmak ve çalışmak. Bundan sonra bize bu lazım." şeklinde konuştu.
– Salgın sürecinin meyvesi 3 kitap
Son olarak "Hayatta Başarı", "Liderlikte Başarı" ve "İletişimde Başarı" kitaplarını "Mazeret yok, çıkış var" başlığı altında aynı anda yayınlayan Kızıldağ, eserler hakkında şu bilgileri verdi:
"Kitapların ön çalışması bir yıl falan vardı. Herkesin anlayabileceği bir dil kurgulamaya çalıştık. Liderlikle özellikle iş dünyası ve bir kurumu, bir yeri yöneten insanları hedefledik. İletişimle bütün toplumu, hayatla bütün dünyayı hedef aldık. Aşağı yukarı martın ortasında umutsuzca, toplumun ve dünyanın büyük çoğunluğu otururken notları çıkartıp, düzeltip kendime umut vermeye çalıştım. Bu da yaklaşık bir-iki aylık toparlanma süreci içerisinde bitti. Sonra yayınevi hakikaten çok hızlıca hareket etti ve totalde de aşağı yukarı 1200 sayfa civarı olan üçleme çıktı. İnşallah faydalı olur."
İletişim ve Yönetim Uzmanı Dr. Şaban Kızıldağ, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bizim insanlık olarak, toplum olarak bir şeye ihtiyacımız var o da birbirimize umudu aşılamak ve sunmak… Hakikaten dünya beşten büyüktür. Dünyanın bana göre adalete ihtiyacı var. Merhamete ihtiyacı var. Sadakate, sevgiye, emniyete ihtiyacı var bütün dünyanın ve insanlığın. Bütün insanların ehil insanlara ihtiyacı var. Ehliyet sahibi insanlara ihtiyacı var."