TBMM (AA) – AYNUR EKİZ – AK Parti Ankara Milletvekili ve Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) Üyesi Lütfiye Selva Çam, ilk imza sahibi olduğu kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesini öngören kanun teklifiyle ilgili eleştirilere cevap verdi.
AA muhabirine konuşan Çam, Adalet Komisyonunda kabul edilen ve TBMM Genel Kurulu'nda görüşmeleri beklenen, kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin düzenlemeleri içeren Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile ilgili muhalefetin eleştirilerine yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Kanun teklifinin, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nda 7 saat, Sağlık Komisyonu'nda 13 saati aşkın olmak üzere tali komisyonlarda 20 saati aşkın görüşüldüğünü hatırlatan Çam, Adalet Komisyonu'nda da 13 saatlik yoğun tempolu bir görüşme olduğunu söyledi.
Şiddetin dünyanın problemi olduğunu vurgulayan Çam, şöyle konuştu:
"Sadece kanunlarla, yaptığınız düzenlemelerle engellenebilecek, önlenebilecek bir kavram değil. Bugün Dünya Sağlık Örgütü'nün verdiği verilere göre 3 kadından biri şiddet görüyor. Sadece fiziki bir şiddet değil, ekonomik, psikolojik şiddet ve günümüzde de sanal şiddetle mücadele etkin bir şekilde devam ediyor. Siz, ne kadar kanun çıkartırsanız çıkartın, sonuçta bütüncül bir bakış açısıyla bakmadığınız ölçüde bu şiddetle mücadele etme bir anlamda yavaş veya sıkıntılı olabiliyor. Bizim burada yapmaya çalıştığımız; kadına karşı şiddetin önlenmesinde caydırıcı bazı tekliflerle en azından farkındalığı oluşturmak ve öncelikle faillerin gerçekten pişman olmadıkları hallerde iyi hal indiriminden yararlanmalarını engellemek."
– "Samimi pişmanlık nasıl anlaşılacak?"
Çam, halk arasında "takım elbise giydiği, kravat taktığı için cezasında indirim sağlandı" şeklindeki düşüncelere mahal vermemek, hakimlerin de elini rahatlatmak amaçlı yapılan düzenlemeyle şekli anlamda yapılan görüntülerin dikkate alınmaması, diğer taraftan samimi pişmanlık gösteren kişilerin de bu iyi hal indiriminden faydalanmasının hedeflendiğini dile getirdi.
Muhalefetin "Samimi pişmanlık nasıl anlaşılacak?" şeklinde eleştirileri olduğunu aktaran Çam, sadece şiddet olayında değil bir trafik kazasında da iyi hal indirimi yapılabildiği için bu konunun boyutlarının detaylı bir şekilde maddenin gerekçesinde çok iyi anlatıldığını belirtti.
"Israrlı takip" olarak nitelendirilen fiillerin bir suç olarak Türk Ceza Kanunu'na gireceğine işaret eden Çam, bunun herkesin beklediği bir düzenleme olduğunu dile getirdi.
– "Bir candan bile bahsettiğiniz zaman rakamların hiçbir önemi olmuyor"
Kanun teklifinde "kadına yönelik şiddet"in tanımının yapılmaması ile ilgili gelen eleştirilere Çam, "Güncel dilde kullandığınız gibi ifadeleri, kanun metninde geçirmeniz mümkün değil. Gönül isterdi ki; her şeyi yazabilelim oraya, kadına, çocuğa veya herhangi bir şiddetten bahsederken tüm metnin içerisine girebilelim. Ama bir kanun metninden bahsediyoruz. Türk Ceza Kanunu'nun içerisine girecek metinde orada kullanılacak her bir ifadenin bir anlamı var. Dolayısıyla bu noktada, en makul olanı, en doğru olanı yapmak için çok uğraştık." yanıtını verdi.
Türkiye Barolar Birliği ve Türk Tabipleri Birliği'nden temsilcilerin de komisyonda fikirlerini beyan ettiklerini anımsatan Çam, komisyonda herkesin dinlendiğini ifade etti.
Hazırladıkları kanun teklifinin gelecek haftalarda TBMM Genel Kurulu'nda da tartışılacağını bildiren Çam, "İnşallah hem şiddette caydırıcılığın sağlanması açısından, gerek kadınlara gerek çocuklara gerekse tüm canlılara yapılacak olan şiddetin her türlüsüne karşıyız. Hepimizin canı yanıyor. Bugün dünya genelinde kadın şiddetinde aslında Türkiye çok gerilerde fakat bir candan bile bahsettiğiniz zaman rakamların hiçbir önemi olmuyor. Bir can bile olsa o canları yitirmenin büyük bir acısını yaşıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
– "Ortak paydada birleşebilmemiz lazım"
Başak Cengiz cinayetini hatırlatan Çam, "Başak Cengiz'in annesi, 'Benim canım yandı, çocuğum gitti. Başka çocuklar gitmesin. Caydırıcılık noktasında ne yapılabiliyorsa, lütfen yapın' diyerek, ellerimizi tutarak bizden ricada bulunmuştu. Başak Cengiz'lerin, Şule Çet'lerin, bir daha böyle bir mağduriyetin yaşanmaması, canlarımızın gitmemesi için bir gayretti bu." dedi.
Kadın konusunu siyasete malzeme etmenin yanlış olduğunu vurgulayan Çam, "Bir candan bahsettiğimiz zaman ortak paydada birleşebilmemiz lazım. Bütün konuşmalarda, bardağın boş tarafına bakılıp, bardağın dolu tarafı görülmedi." diye konuştu.
– "Ankara İdare Mahkemesi, bir ihtisas mahkemesi haline dönüştürülecek"
Kanun teklifiyle sağlık çalışanlarıyla ilgili Mesleki Sorumluluk Kurulu'nun oluşturulacağını aktaran Çam, "Bunun, eczacıları içerip içermediği konusunda bir tereddüt vardı. Orada 'sağlık çalışanları' başlığı altında olduğu için, eczacılar da 'sağlık çalışanları' başlığı altına girdiğinden aslında bütünü kapsadığına dair hem fikir olduk." bilgisini verdi.
Gençlerin son zamanlarda Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı'nda cerrahi alanları çok fazla tercih etmediğini, bu kadroların boş kaldığı konusunda bir kanaatin olduğunu anlatan Çam, "Doktora rücu eden kısmını aslında, Mesleki Sorumluluk Kurulu detaylı bir şekilde tartıştıktan sonra karar verecek. Dolayısıyla doktorlarımızı da koruyacak. Adalet Bakanımızın tabiriyle, tazminat talepleri karşısında hekimler de hakimler gibi korunacak." ifadelerini kullandı.
Bu kararlara, Ankara İdare Mahkemesi aracılığıyla itiraz edilebileceğine dikkati çeken Çam, "Neden Ankara İdare Mahkemesi? Çünkü Ankara İdare Mahkemesi, bu konularla ilgili olarak bir ihtisas mahkemesi haline dönüştürülecek." bilgisini paylaştı.
– "Zihniyet dönüşümü dediğimiz şey bir kentsel dönüşüm değil"
Muhalefetten bazı kadın milletvekillerin komisyon görüşmeleri dışında da kendisi ile görüştüğünü ve yapıcı eleştirilerde bulunduğunu anlatan Çam, "Birlikte konuştuk. Sonuçta yaptığımız işin doğru olduğuna ikna oldular ve takdir ettiler. Ancak söz alan milletvekili arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu, kendi kameralarını kurup, karşılarına telefonlarını alıp, orada bir şov yapma, kadın üzerinden bir siyaset yapma, iktidarı eleştirme, yapılmayanları söyleme ve yapılanları da görmezden gelme şeklinde bir tarzları oldu." diye konuştu.
Üç komisyonda buna şahit olduğunu dile getiren Çam, şöyle devam etti:
"2005 yılında töre cinayetleriyle mücadele kapsamı altında cezaları artırmamızla birlikte, şu anda Türkiye'de yapılan istatistiklerde töre cinayetlerinin yüzde 2'ye düştüğünü görüyoruz. Bu çok ciddi bir rakam. 2005'te çıkardığımız bu kanun ciddi bir örnektir. Şiddet son bulacak mı? İnşallah son bulur ama cezayı artırarak şiddeti sonlandırmanız mümkün değil. Bütüncül bir bakış açısıyla bakmamız lazım. Eğitimlerle zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmeniz lazım. Zihniyet dönüşümü dediğimiz şey bir kentsel dönüşüm değil. Kentsel dönüşümü çok rahat bir şekilde yapıyorsunuz. Sonuçta yıkıyorsunuz ve yeniden bir inşa etme sürecini kendi yaptığınız planlarla yapabiliyorsunuz. Ama zihniyeti dönüştürmek, en başta ailede başlıyor."
– "Kanun teklifi ile 6284 sayılı Kanun bir bütünleyici olarak caydırıcılığa sebep olacak"
AK Parti Ankara Milletvekili Çam, muhalefetin "6284 sayılı yasayı kaldırmayı düşünüyorsunuz, bunun için bu kanun teklifini getirdiniz" şeklindeki iddiasına, "Bu şekilde bir yaklaşım, 20 senedir kadın hakları konusunda ciddi manada bir duruş sergileyen ve 2002'den bu tarafa yapmadığı düzenleme kalmayan ve 'Kadının haklarını korumak benim boynumun borcu' diyen Genel Başkanımız, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a yapılmış en büyük haksızlıktır." karşılığını verdi.
Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı Kanun kapsamında 81 ilde Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) kurulduğunu anımsatan Çam, bu şekildeki mesnetsiz iddiaların, bir şiddeti önlemediğinin altını çizdi.
Hazırladıkları kanun teklifi ile 6284 sayılı Kanun'un bir bütünleyici olarak caydırıcılığa sebep olacağını kaydeden Çam, "6284 bir yasadır. Bunu, İstanbul Sözleşmesi ile bütünleştirmek 6284'e haksızlıktır. Müstakil bir yasadan bahsediyoruz. Bundan önce de 4320 sayılı yasamız vardı. Onun yetersizliği sebebiyle 6284 sayılı yasa yapıldı. İstanbul Sözleşmesi ile eş zamanlı yapıldığı için de sanki sözleşmenin devamı, sözleşmeden çıkıldığı takdirde bundan da çıkılacakmış gibi bir algı var. Bu, bizim kendi yasamız." diye konuştu.
İçişleri Bakanlığının KADES uygulamasının yurt dışında ödül aldığına dikkati çeken Çam, "KADES uygulamasını, ŞÖNİM'leri, önleyici tedbirleri bir kenara atıp, sadece uluslararası çerçeve olan bir sözleşmeye her şeyi oturtursanız, o zaman Türkiye'deki kanunlara, ülkemize çok büyük bir haksızlık etmiş olursunuz." değerlendirmesini yaptı.
Lütfiye Selva Çam, 6284 sayılı yasada kadının öncelendiğine yönelik eleştiriler de aldıklarını, bu kanuna göre mağdurun beyanının esas alındığını anlattı.
– "Sizin siyaseti yapacağınız yer siyasi mecralardır"
Başkentte düzenlenen "EKO İKLİM Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi ve Fuarı"nda sanatçı Beren Saat'in yaptığı konuşmaya da değinen Çam, şunları kaydetti:
"Aktivist kimliğiyle Beren Saat'in yapmış olduğu konuşmayla, komisyonlarda HDP ve CHP'li milletvekillerinin konuşmalarının birebir benzeştiğini gördüm ve çok şaşırdım. İşte 'kadın bakanlığının kapatılması' söylemi… 'Kadın Bakanlığı' diye bir bakanlığımız yoktu bizim. Aileyi, kadını ve dezavantajlı grupları işin içine alacak şekilde kadından sorumlu devlet bakanlığından, müstakil bir bakanlığa çevirdik ve icracı bir bakanlık haline getirdik. Buradaki söylem o kadar birebir metin anlamında örtüşüyor ki, bir iklim zirvesinde ve aktivist kimliğiyle öne çıkmaya çalışan bir sanatçıya bunu yakıştıramadım. Ortaya karışık; başörtülülerin hakkını koruyormuş gibi, öbür taraftan bir başka şeyi gündeme almak suretiyle zihinleri karmaşık bir şekilde ortaya konulan bir söylemden bahsediyoruz. Hiç şık olmayan telefondan bir metin okunması… Kendine ait bir metin miydi, açıkçası onu da merak ediyorum. Ankara'da bugüne kadarki yaptığı icraatlarla hiçbir şey göremediğimiz bir belediye başkanının şovuna dönüştürülmeye çalışılan bir iklim zirvesini şaşkınlıkla izledim. Şov yapmaya çalışan milletvekillerimizin söylemleriyle, Beren Saat'in söylemlerinin birebir aynı olması da şaşırttı. Biz, siyasetçiler, siyasetçilerle her türlü şeyi paylaşır gerekirse mücadelemizi veririz, ortak payda buluruz bulamayız, o ayrı bir konu ama siz bir aktivistseniz bir duruşunuz varsa ve oraya iklim aktivisti olarak geliyorsanız, sizin siyaseti yapacağınız yer siyasi mecralardır. Aktivist kimliğinizle orada farklı bir konuşma beklenirdi."