KAHİRE (AA) – FERDİ BAYAT – Mısır’ın başkenti Kahire’nin güneyindeki Selahaddin Kalesi içinde bulunan asırlık Er-Rifai Camisi, Kral Faruk ve devrim sonrası Mısır’a sığınan son İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi gibi isimlerin naaşlarına ev sahipliği yapıyor.
Kahire’nin tarihi sokaklarından geçerek ulaşılan Er-Rifai Camisi, zamanının mimari özelliklerini günümüze taşımaya devam ediyor.
Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın validesi Sultan Huşyar’ın verdiği talimatla 1869’da yapımına başlanan caminin inşası 1880’de bazı sorunlardan dolayı kesintiye uğruyor. Proje, Sultan Huşyar’ın hayatını kaybetmesiyle yaklaşık 25 yıl daha gecikiyor.
Hidiv Abbas Hilmi Paşa döneminde 1905’te inşasına kaldığı yerden devam edilen caminin yapımı 1911’de tamamlanıyor. Yaklaşık 40 yıllık yapım sürecinin ardından Er-Rifai Camisi, 1912’de ibadete açılıyor.
Dikdörtgen şeklinde inşa edilen ve 1767 metrekaresi ibadet alanı olmak üzere toplam 6 bin 500 metrekarelik bir alanı kapsayan cami, dış duvar süslemelerindeki ince ayrıntıları ve girişteki dev sütunlarıyla ziyaretçilerinin ilgisini çekiyor.
– Önemli şahsiyetlerin mezarları bulunuyor
Er-Rifai Camisi ismini 11. yüzyılda Irak’ta yaşayan Rufailik tarikatının kurucusu Seyyid Ahmed er-Rifai’den alıyor.
Cami, mimarisinin yanı sıra içindeki kabirlerle de bölgenin tarihine ışık tutuyor.
Hidiv İsmail Paşa ve ibadethanenin kuruluş talimatını veren Sultan Huşyar’ın yanı sıra Er-Rifai Camisi’nde Mısır’ın son kralı Faruk ve devrim sonrası Mısır’a sığınan son İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin de mezarları bulunuyor
– “Bin minareli şehir”
Mısır’ın tarih kokan başkenti Kahire, geçmişten bugüne çok sayıda cami barındırması nedeniyle halk arasında “bin minareli şehir” olarak niteleniyor.
Er-Rifai Camisi ile aynı bölgede Sultan Hasan Camisi, Mahmudiyye Camisi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camisi gibi pek çok tarihi cami yer alıyor.
Selahaddin Kalesi’nden Kahire’ye bakıldığında Osmanlı mimarisi ile yapılan camiler hemen fark ediliyor.
Abbasi, Fatimi, Eyyubi ve Memlüklüler döneminden kalma camilerin minarelerinin hemen arasından yükselen Türk tarzı minareler ne kadar Kuzey Afrika mimarisine uyum sağlasalar da Anadolu ve İstanbul’dan izler taşıyan motifler ve çizgiler de dikkati çekiyor.