AMMAN (AA) – LEYS EL-CUNEYDİ – İsrail hapishanelerinde 20 yıldan uzun süre tutuklu kalan Filistin asıllı Ürdün vatandaşı Abdullah Nuh Ebu Cabir, tıpkı diğer Filistinli tutuklular gibi bir gün tıbbi ihmal sonucu İsrail cezaevlerinde ölebileceğini düşündüğünü ama umudunu hiçbir zaman yitirmediğini söyledi.
İsrail hapishanelerindeki en eski Ürdünlü mahkum olan Ebu Cabir, Filistinli mülteci bir aileye mensup. Filistin kimliği olmayan, çalışmak için izinle İkinci İntifada'dan (2000) önce işgal altındaki topraklara gelen Ebu Cabir, "işgale direnme" suçlamasıyla gözaltına alındı.
İsrail güçlerince tutuklandığı 29 Aralık 2000'den tam 20 yıl 6 ay sonra geçen hafta tahliye edilen Ebu Cabir, Ürdün'ün İsrail sınırındaki Kral Hüseyin Köprüsü'nden geçerek sınırın diğer tarafında ailesi, sevdikleri ve bölge halkı tarafından büyük bir sevinçle karşılandı.
Ürdün'de Filistinli mültecilerin yaşadığı en büyük kamplardan Bak'a Mülteci Kampında kalan 44 yaşındaki Ebu Cabir, AA muhabirine İsrail cezaevlerinde yaşadıklarını anlattı.
– Bombalı saldırı suçlamasıyla tutuklandı
İsrail güçlerinin kendisini tutuklamasına ilişkin Ebu Cabir, 29 Aralık 2000'de "Tel Aviv'deki bir otobüse bombalı saldırı düzenleyerek yaralanmalara neden olmak" suçlamasıyla tutuklandığını hatırlattı.
Ebu Cabir, sözlerine şöyle devam etti:
"Tutuklandığım zaman, Filistin'deki ikinci İntifada dönemiydi. O dönemde bireysel ve direniş gruplarının eylemleri, Batı Şeria'nın tüm noktalarında başlamıştı. 6 ay tutuklu kaldıktan sonra 20 yıl hapis cezasına çarptırıldım. Allah'a şükür bu süre geçti."
– İsrail cezaevlerinde toplu cezalandırma
Ebu Cabir, mahkumlara uygulanan cezalandırma yöntemlerine ilişkin, "Her türlü elektronik aletlere el konuluyordu, mahkumlar yemekten ve temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılıyordu." dedi.
İsrail hapishanelerinde çok zor günler geçirdiğini ifade eden Ebu Cabir, "Gardiyanlar, esirleri toplu cezalandırıyordu. İsrail'e göre bir mahkum tek başına cezalandırılmazdı. Bir esir hata yaptığında cezası tüm esirler için geçerli olurdu." ifadelerini kullandı.
Ebu Cabir, hapishanede Ürdünlü, Mısırlı, Suudi Arabistanlı mahkumların yanı sıra diğer Arap ülkelerinden mahkumlar ve Alman vatandaşlarının da bulunduğunu aktardı.
– "Annemi kaybettiğim gün en acı gündü"
Ebu Cabir, tutukluluğu sırasında annesinin ölüm haberini alması üzerine cezaevi günlerinin kendisi için büyük bir ızdıraba dönüştüğünü söyledi.
Cenazesine gidemediği annesinin ölüm acısını uzun süre yaşadığına dikkati çeken Ebu Cabir, "Annem benim hayat kaynağımdı. Filistin hassasiyetimi, direniş gücümü ve kuvvetimi ondan alıyordum." diye konuştu.
Ebu Cabir, hapishanedeyken yakınlarının ölümünden derinden etkilendiğini ifade ederek, annesinin ardından ablasını ve babasını da kaybettiğini ve cenazelerine katılamadığını aktardı.
– Açlık grevlerinde İsrail'in medya sansürü
Tutukluluğu süresince 3 ayrı açlık grevi yaptığını belirten Ebu Cabir, "Bunlardan en uzunu 79 gün sürdü. O zaman tutukluluğumun geri kalan 5 yılını Ürdün'de tamamlamayı talep etmiştim." dedi.
Grev yaparken karşılaştıkları medya sansürünü de anlatan Ebu Cabir, şöyle devam etti:
"İsrail tarafından uygulanan medya karartması ve zor şartlar nedeniyle grevlere son vermek zorunda kalıyorduk. Dış dünya ve özellikle Uluslararası Kızılhaç Komitesi gibi esirlerle ilgilenen kurumlar, bize dair haberlere ulaşamıyordu. İsrail bu şekilde Filistinli tutukluları grevden vazgeçirmeyi hedefliyordu."
Ebu Cabir, cezaevinde spor yapmaya ve sağlığını korumaya çalıştığını da belirterek, "Birçok Filistinli esirde olduğu gibi tıbbi ihmal sonucu İsrail cezaevlerinde ölebileceğimi düşünüyordum ama bir gün aileme ve dostlarıma döneceğime dair umudumu hiç yitirmedim. Şimdi vatanımda sevdiklerimle beraberim." diye konuştu.