İSTANBUL (AA) – İkinci belgesel filmi 'Kodokushi' ile 8. Boğaziçi film Festivali'nden ödülle dönen yönetmen Ensar Altay, "Film yapan insanların, yaşadıkları topraklara birtakım sorumlulukları olduğu kanaatindeyim. Tarihi filmler yapıp tarihimizle övünelim anlamında demiyorum ama film yapanların yaşadığı zamana, topluma ve yaşadığı dünyaya karşı birtakım sorumlulukları var." dedi.
Festivalin "Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması"nda, "Jüri Özel Ödülü"ne layık görülen Altay, Japonya'da, öldükleri haftalar sonra fark edilen kişilerin yalnız ölümlerini ele aldığı Kodokushi'ye (yalnız ölüm) ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
New York Times'da gördüğü bir makale sonucu, Japonya'daki yalnız ölümlerden haberdar olduğunu aktaran Altay, Japonya'daki yaşlı neslin yalnız ölümle yüzleştiğini belirterek, "O haberi görünce (Yasujiro) Ozu'nun 1950'li yıllarda yaptığı 'Tokyo Hikayesi' filmi aklıma geldi. Ozu o filmde, modern yaşam biçiminin özellikle yaşlıları yalnızlığa terk ettiği temasını işliyordu. Çok da güçlü ve birçok sinemacının ilham kaynağı olan bir filmdi. Benim için de keza öyle. Aklıma şu geldi. Ozu'nun 70 yıl önce eleştirdiği, yaşlıları yalnızlığa terk eden modern yaşam biçimi, artık o yalnızların ölümüyle sonuçlanıyor. Ozu'nun vizyonuyla ortak vizyona sahip olma fikri beni çok heyecanlandırdı. Bunun üzerine hikayeyi araştırmaya başladım. Nedir, nasıldır diye. Bu, son 20 yıldır o kadar ciddi bir problem haline gelmiş ki, 40-45 civarında, yalnız ölüm temizliği yapan temizlik şirketi kurulmuş Tokyo'da." diye konuştu.
– "İnsanlığın 20-30 yıl sonra başına gelebilecek bir sorunla yüz yüzeyiz"
Ensar Altay, yalnız ölümlerin özellikle büyük şehirlerde yaşandığının altını çizerek, şu bilgileri verdi:
"Japonya çok başka bir ülke. Avrupa'yı, ABD'yi nispeten kültürel olarak da tanıyoruz. Japonya, kültür olarak da dil olarak da ciddi zorlukları olacak bir ülkeydi. O yüzden tereddüt ettim. Dünyayı araştırmaya başladım. Araştırmaya başladığımda 'kodokushi'nin her yerde olduğunu ama Japonya'da daha fazla toplumsal sorun haline gelebilecek düzeyde olduğunu farkettim. Biraz da sosyolojik okumalar yaptım, nedir, neden oluyor diye. Sadece yaşam biçimi mi? Belki temel sebep yaşam biçimidir. Bunun sebeplerini araştırmaya koyuldum. Araştırmamın sonucunda şöyle bir kanaat oluştu bende; Japonlar, insanların birlikte yaşayabilme tecrübesinin çok ileri düzeyini yaşıyor. Diğer ülkelerden 20-30 yıl önde yaşıyorlar her anlamda. Dolayısıyla dünyanın geri kalanında bu kadar çok olmamasının sebebinin, henüz diğer ülkelerin o aşamaya ve bu gidişatın varacağı noktaya gelmemiş olmasından kaynaklandığını fark ettim. Genel olarak insanlığın 20-30 yıl sonra başına gelebilecek bir sorunla yüz yüzeyiz. Bununla ilgili bir film yapabilmek, bir şekilde sanat icra edebilmek, yönetmen olarak ikinci motivasyonum oldu."
Japonya'ya giderek, yalnız ölenlerin yaşadıkları yerleri vefatlarının ardından temizleyen tüm temizlik şirketleriyle görüştüğünü ve bazı yaşlılarla konuşarak hikayelerini dinlediğini aktaran Altay, filmde, temizlik şirketinde çalışan Norihito Oikawa ile ölmeyi bekleyen Kuniaki Muramatsu'nun hikayesini anlatmaya karar verdiğini söyledi.
– "Mümkün olduğunca durumu manipüle etmemeye gayret gösterdik"
Yönetmen Altay, çekimlerin 1 yılı aşkın bir zaman dilimine yayıldığının altını çizerek, "Belgesel olduğu için birçok şeyi kontrol edemiyorsunuz. Sabırlı bir şekilde takip etmeniz gerekiyor. 6 kere gittik, geldik, çektik. Bir haber öğrendik, tekrar gittik çektik. Hikayenin eksik kısımları vardı, onları tamamlayacak haberleri bekledik, gittik tekrar çektik." ifadelerini kullandı.
Çekimler ve araştırmalar sırasında yürek burkan şeylere şahit olduklarını kaydeden Altay, "Filmi yaparken mümkün olduğunca duygularımıza yenilmemeye, durumu manipüle etmemeye gayret gösterdik, ki doğru nokta da buydu. Çünkü hikaye manipüle etmeye çok müsaitti. Acı bir tabloyla yüz yüzesiniz. O acı tablo etrafında dolaştığınız vakit, duygu sömürüsü yapılabilecek çok malzeme vardı. Ama bundan sakındık. Çünkü bizim meselemiz, 'Bakın insanlar ne kadar acı çekiyor.' demek değildi. Bu durum üzerinden, geleceğimize, insanlığımıza dair bir şey söylemeye çalışıyorduk." değerlendirmesinde bulundu.
Ensar Altay, filmin ardından daha fedakar ve duyarlı bir insan olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
"Aramadığım insanları aramaya başladım. Birkaç kere, birkaç dostuma da söylemişimdir; öldüğümde tabutuma sırt verecek insan, benim dostumdur. Başka bir şeye ihtiyacım yok. Yani çok fazla fedakarlık etmesine lüzum yok demeye başladım. Bir ay, içinde yaklaşık 4-5 eve girdik temizlik için. Bir tanesinde ceset çürümüş ve perişan haldeydi. İnsanın içi sızlıyor. Oğluyla karşılaştık, bizim kadar üzgün değildi. Bu acayip dokundu bana. Yani bir insan ne yapabilir, nasıl bir hata yapmış olabilir ki? Hata yapmış olduğunu da düşünmüyorum. Tekrar söylüyorum, bu yaşam biçimiyle alakalı. Kültürel kodlar demek istemiyorum, Japon kültürüne çok büyük saygım var. Ama hani burdan, kendi kodlarımla baktığımda içim acıyor, onun oğlunun içi acımıyor. Bu beni daha iyi bir insan olmaya teşvik etti. Oldum, olmadım anlamında demiyorum ama en azından şunu öğrendim; daha iyi bir insan olmalıyım. Hepimiz ölümden korkarız ama ölmenin de kötüsü varmış, daha da korkulacak ölümler varmış. Bunu fark etmek insanın birtakım dersler çıkarmasına sebep oluyor."
Çok zorlu bir şekilde çekimleri yaptıklarını vurgulayan Altay, uzun süre beklemiş ceset kokusunun içinde günlerce çekim yaptıklarını ve kokunun üzerlerine sindiğini kaydederek, ağır tecrübe yaşadıklarını ifade etti.
– "Yalnız ölümler problemini yine Japonlar çözecek"
Yönetmen Altay, Japonlara inanılmaz derecede saygı duyduğunun altını çizerek, "Bizden 20-30 yıl ileride yaşıyorlar. Hatta bana öyle geliyor ki, Japonlar bu problemi herkesten önce çözecek ve dünyaya örnek olacak. Bu kadar çok yaşanıyor olmasının temel sebebi, dünyadan daha ileride yaşıyor olmaları." dedi.
Filmdeki hikayeden sonuç çıkarılabildiğinde bir anlam kazanacağını kaydeden Altay, "Genel resim olarak, aile büyüklerinin asla bırakılmaması gerektiği, bu sonuçla karşımıza çıkıyor. Tokyo'da gördüğümüz olaydan çıkan sonuç, aile bireylerinin ellerinin bırakılmaması gerekiyor. Bırakılırsa muhtemel sonuçlar böyle oluyor. Bir insan ölüyor, kimsenin haberi olmuyor, aylarca bekliyor. Çürümüş bir kadavra kaldırıyorsunuz. Bu çok acı bir şey." şeklinde görüşlerini dile getirdi.
– "Yeni projede, yaşlı bir adamın Z kuşağı denilen nesille yüzleşmesini anlatacağız"
Ensar Altay, yeni filmin hazırlıklarına başladığını sözlerine ekleyerek, şöyle devam etti:
"Film yapan insanların, yaşadıkları topraklara birtakım sorumlulukları olduğu kanaatindeyim. Tarihi filmler yapıp tarihimizle övünelim anlamında demiyorum ama film yapanların yaşadığı zamana, topluma ve yaşadığı dünyaya karşı birtakım sorumlulukları var. Her ne kadar, bağımsız sinemacılar bu 'sorumluluk aidiyetini' sevmese de sorumlulukları olduğunu düşünüyorum. Niyetim, yine toplumsal sıkıntılara becerebildiğimiz ölçüde bakıp oradan bir eleştiri getirmek. Yaşlı bir adamın, elinde olmadan Z kuşağı denilen genç nesille, yeni ve modern dünyayla yüzleşmek hatta hesaplaşmak zorunda kalmasını anlatan bir proje üzerinde çalışıyoruz."
Festivallerde alınan ödüllerin, oldukça motive edici olduğunun altını çizen Altay, uluslararası prömiyeri prestijli bir festivalde yapma planı olduğunu belirterek, "Filminizi ortaya çıkarıyorsunuz. Filmi okumayı bilen insanlar tarafından yapılan övgüler ya da yergiler sizi bir adım daha ileri götürüyor. Dolayısıyla festivallerde filminizin tartışılması çok iyi oluyor her açıdan. Gelecek açısından da çok verimli. 'Kodokushi' çok iyi başladı yolculuğuna. Umarım bu hızla daha iyi bir şekilde devam eder." değerlendirmesini paylaştı.