CERABLUS (AA) -TÜLAY GÖKÇİMEN- Suriye içinde iki buçuk saat süren uzunca bir yolculuktan sonra Cerablus’a vardık. Fırat Kalkanı bölgesinde olduğu için, Cerablus çarşısındaki hareketlilik, evinin balkonundan bakan kadınlar, kapı önlerinde oynayan çocuklar sizi şaşırtabilir.
Cerablus’a 3 yıldır düzenlediğimiz “Saçlara Örgü, Yüreklere Kardeşlik” projesini gerçekleştirmek üzere gittik. 300’den fazla kız çocuğuna ulaşmayı hedefliyorduk ve geri dönüş uzun olacağı için bir gece İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı’nın Cerablus Yetimhanesi’nde kalmaya karar verdik. Akşam yetimhaneye girer girmez, yerde derin bir uykuya dalmış Zeyd ile karşılaştım. Saat 22:00’a geliyordu ve henüz iki aylık olan Zeyd top atsanız uyanmayacak gibi güzel bir uykuya dalmıştı. Yer yatağında tek başınaydı. Üstü örtülü değildi, çünkü hava çok sıcaktı, hatta tam tepesinde onu serinletmeye çalışan bir pervane vardı.
Pek çok anne bebeğinin tam tepesine bir vantilatör koymazdı; ama Zeyd pek rahatsız olmuşa benzemiyordu. İki gün önce Cerablus’un merkezinde bulunmuştu Zeyd. Muhtemelen annesi bırakıp gitmişti. Neden bıraktığına dair pek çok şey sıralayabiliriz: Savaş travması, geçim zorluğu, tecavüz veya yeni bir hayata başlama isteği. Ama akli dengesi yerinde ise hiçbir şey iki aylık bir bebeği sokağa terk etmek için bir neden değildi. Bütün gece Zeyd’i izledim, hiç uyumadım. Hiç sesi çıkmadı. Çevremdeki tüm iki aylık çocuklar, hele de erkek bebekler geceleri gaz sancısından uyumaz, annelerini de uyutmazdı; ama Zeyd belli ki kimseyi rahatsız etmek istemiyordu; o yüzden hiç ağlamadı. Onunla ilgilenen hanım sanki kendi çocuğu gibi seviyordu, konuşuyordu. Mamasını içtikten sonra yine derin uykulara dalıyordu Zeyd.
İlk defa bir yetimhanede kalıyordum. Gece herkes uykuya daldıktan sonra odaları dolaştım. Her yer çocuk; nereye baksanız çocuk… Pek çoğu küçüktü ve hem anneleri hem de babaları olmadığı için burada kalıyorlardı. Hava çok sıcak olduğu için çoğu yerde yatıyordu. Mermerde mışıl mışıl uyuyan çocuklar insanın yüreğini dağlıyordu. Dönerek uyumaya alıştıkları belli; çünkü kimse gece yattığı yerde değildi büyük ihtimalle.
Sabah ezanı okunduğunda yaşları 10-15 arasında değişen kızlar sırayla kalkıp abdest aldılar ve hep beraber namaza durdular. Bu arada Zeyd hâlâ hiç ağlamamıştı. Ona bakan hanım altını değiştirdi mamasını verdi o sanki uyumaya yemin etmiş gibi derin bir uykudaydı. Gün aydınlanmaya başladığında çocuklar da birer birer uyanıp yanımıza gelmeye başladı. Kızların hepsi, hediye ettiğimiz el örmesi bebekler kucaklarında, gezinmeye başladılar. Büyük kızlar bile bebeklerle oynamaya başladı. Erkek çocuklar için yanımızda getirdiğimiz oyuncak arabaları yattıkları yerde avuçlarının içine koymuştum. İki yaşındaki Ahmet’in avucunda bir arabayla uyandığındaki bakışlarını hiç unutamam. Başta yanıma gelmeye çekinen çocuklar sonra onları çok sevdiğimizi anlayınca bir bir yanımıza gelmeye başladı. Muhammed kucağıma oturdu. Hüseyin ve Hasan iki yanıma sokuldu ve ben yetimler tarafından kuşatılmış ve sevinçten ne yapacağını bilmez bir ruh haline bürünmüştüm. Yetimhane yetkilileri çocuklardan bize bir şeyler sunmalarını istediler. Onlar da öğrendikleri ezgileri hareketleriyle bize sergilemeye başladılar. Ben bir yandan kucağımdaki çocukları öpüyor bir yandan büyükleri alkışlıyordum ve gözyaşlarıma engel olamıyordum; çünkü o kadar masum, o kadar sessizdiler ki… Namaz kılarken kimsenin sırtına çıkamadılar belki onlar ya da nazlanarak birilerinden bir şey talep edemediler hiç. Kötü rüya görseler onları sakinleştirecek bir anne babaları yok ya da onların geleceği için hayal kuran ebeveynleri. Evet, yetimhanenin şartları bölge şartlarına göre çok iyi diyebiliriz; onlarla ilgilenen insanların sevgi dolu olduğu da çok belli. Gelgelelim orada tek sen yoksun, senin gibi onlarca çocuk var. Tek tesellin dışarıda değilsin, kötü niyetli kişilere karşı savunmasız değilsin ve o gün ne yiyeceğim veya nerede uyuyacağım diye düşünen binlerce yaşıtın gibi düşünmüyorsun.
Zeyd uyanmış uzaktan bizi izliyordu ve hala ağlamıyordu, sanki ağlamaya hakkı yokmuş gibi. Ona mamasını yedirirken “Acaba annesi az da olsa emzirmiş midir, anne sütünün tadına bakmış mıdır?” diye düşündüm. Buradaki pek çok çocuğun anne sütünün tadına bakmadığına eminim. Üç küçük kardeş: Erva, Hüseyin ve Hasan… O kadar tatlılardı ki Erva bir buçuk, Hasan ile Hüseyin üç yaşlarındalardı. Bu hayatta o yetimhanede onlarla ilgilenen hanımlar dışında kimseleri yoktu. Muhammed beş yaşındaydı ama hâlâ tuvaletini söyleyemiyor, altı bezleniyordu. Gelip gidip beni öpüyor, sürekli pardösümün ucundan tutuyor ve gözlerime “Sakın sen gitme bir yere” der gibi bakıyordu. Bir ara telefonuma indirdiğim çizgi filmler aklıma geldi. Çizgi filmi gösterince küçük çocuklar hemen başıma toplandı ve merakla izlemeye başladılar. Bense onları izliyordum. Sonra birden çok kötü bir şey yaptığımı anladım. Çizgi filmdeki küçük kız annesine ve babasına sarılıyordu. O an kendime çok kızdım ve telefonu kapatıp çizgi filmin bittiğini söyledim. Annesi ve babası olmayan çocuklara, annesine ve babasına sarılan çizgi film izlettireceğim hiç aklıma gelmemişti. Hemen yanımdaki şekerleri dağıtarak olanları unutturmaya çalıştım.
Ne kadar çok yetim vardı ve ne kadar yalnızlardı. Bu yetimhanede kendilerine ait hiçbir şeyleri yok, her şeyleri başka çocuklarla ortak. Ve bu çocuklar hiç ağlamıyorlardı; yaşanan savaşın tüm yükünü omuzlamışlardı sanki.
Suriye’de 9 yıldır binlerce çocuk katledildi. Kimisi oyun oynarken, kimisi evde uyurken, kimisi de annesinin karnında henüz hayata merhaba demeden bombaların hedefi oldu. Bir milyondan fazla insan bu saldırılarda hayatını kaybetti. Hâlâ cezaevlerinde kadın-erkek binlerce kişi olduğunu biliyoruz.
Öldürülen anne ve babalardan geriye kalan çocukların, yetimler ve öksüzlerin sayısı, belki de 9 yılda Suriye’de öldürülen insan sayısından kat be kat daha fazla. Bir baba öldürüldüğünde geriye en az dört, beş çocuk bırakıyor. Suriye’de şu an ailesinden hiç kimsesi kalmamış binlerce çocuk var. Sivil toplum örgütlerinin kurduğu bu yetimhaneler olmasa, onlara sahip çıkacak kötü niyetli insanlar sıraya girmiş durumda.
Suriye’de yaşanan çatışmalarda 9 milyon 200 bin çocuk çeşitli şekillerde yardıma muhtaç hale gelmiş; bir milyondan fazla yetim çocuğun olduğu söyleniyor. Ancak bu sayı net değil, çünkü çatışmalar sürekli devam ediyor.
Onlardan ayrılırken çok ağladık ve Muhammed’in “Sen gitme” sözlerini kalbimize saklayarak bölgeden ayrılmak zorunda kaldık. Aslında biz oradan hiç gitmedik.
[Yönetmen Tülay Gökçimen Suriye iç savaşında yaşananların anlatıldığı "Haykırış" adlı kitabın da yazarıdır]