İSTANBUL (AA) – İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün sosyal medya hesabından canlı yayınlanan "İstanbul'un Baharı – Salgında İstanbul'u Yaşamak" etkinliğinde, seyyah, şair, yazar ve sanatkarların penceresinden İstanbul konuşuldu.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirleri nedeniyle insanların evlerinde vakit geçirdikleri bugünlerde İstanbul'a seyyah, şair, yazar ve sanatkarların penceresinden bakabilmek amacıyla gerçekleştirilen etkinlikte, salgın sonrasında gezilecek güzergahlar da değerlendirildi.
Etkinliğe ev sahipliği yapan ve yöneten İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz, şairlerin İstanbul tasvirlerinden örnekler vererek, "Bu şehirde bir de Fatih Sultan Mehmet'in ruhu var. İnsanın abad edildiği bir şehir İstanbul." ifadesini kullandı.
Salgın nedeniyle insanların evlerinden çıkamadığını anımsatan Yılmaz, "Boğazıyla, erguvanıyla, lalesiyle, insanıyla, çiçeğiyle, mimarisiyle bir İstanbul var. Daha doğrusu İstanbul'un bir baharı var baharın da bir İstanbul'u var. Tabii İstanbul'un bir de kedileri var." dedi.
Coğrafyanın insandan bağımsız düşünülmemesi gerektiğinin altını çizen Yılmaz, "Aslında bir beldenin en önemli zenginliği üzerinde yaşayanlardır. Eskilerin dediği gibi mekanın şerefi insanlardandır.'" değerlendirmesini yaptı.
– "Sürpriz köşelerden görünen İstanbul'u daha çok seviyorum"
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Rektörü Prof. Dr. Handan İnci de tedbirler nedeniyle insanların evlerinde vakit geçirdiklerini anımsatarak, "Ne kadar evlere tıkılmış olursak olalım, şu pencereden baktığımızda gördüklerimiz içimizi kıpır kıpır yapıyor. Baharın böyle bir yönü var." diye konuştu.
İstanbul'un en güzel seyir mekanlarının sorulması üzerine İnci, müthiş bir şehir olan İstanbul'a içinde bulunduğu rektörlük binasından hem yarımadayı hem de Üsküdar'ı da gören Cihangir tepesinden baktığını söyledi.
İstanbul'u plan yapmadan gezmeyi sevdiğini dile getiren İnci, şöyle devam etti:
"Boğazın her tarafından, sokak aralarından, evlerin çatı katından, sürpriz köşelerden görünen İstanbul'u daha çok seviyorum. Bir tepeye çıkıp bütün şehre hakim olduğunuzda başınız dönüyor. Fakat hiç beklemediğiniz bir anda, bir köşeyi döndüğünüzde önünüze çıkıveren bir ağaç, iki evin arasında kısaca kendini gösteren bir boğaz, beni asıl kendimden geçiren anlar oluyor.
İstanbul'un uzun süredir gitmediğim semtlerine gitmeyi ve orada yeni görüntüler toplamayı seviyorum. Ezberlenmiş yerlere gitmeyelim, o kadar değişik ve güzel yerleri var ki İstanbul'un, bir kere yürümeye alışalım, bisikletlerimize alışalım. Bol bol yürüyelim oralarda. Arabayı mümkünse trafiğin içine sokmayalım. Mahallelerin o köşelerini yakalamaya çalışalım. Çiçeklerin de mevsimlerin de peşlerine düşelim. Çok güzel bir bahar zinciri vardır İstanbul'un, onları takip edelim."
– "Güle hep ayrı bir yer veriyorum"
Şehirde meyve ağaçlarının yanı sıra erguvan, gül ve lale gibi pek çok çiçeğin de baharın gelmesiyle kendini gösterdiğini anlatan İnci, "İstanbul'un lalesini, kültürümüzün simgesini kesinlikle atlamamız gerekiyor. Ancak ben güle hep ayrı bir yer veriyorum." değerlendirmesini yaptı.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Sait Faik Abasıyanık, Necip Fazıl Kısakürek ve Yahya Kemal Beyatlı'dan örnekler veren İnci, "Tanzimat romanlarında edebiyatımız hep Çamlıca'da dolaşmıştır, sonra Boğaz'a iner, orada yaşar. Abdülhak Şinasi Hisar, Refik Halit Karay, Halit Ziya Uşaklıgil, Boğaz'da yaşar. Onlar da biraz hüzün ağır bassa da daha çok sararmış yaprakları sevseler de bizim gönlümüz baharda kalsın." dedi.
Kalıcı olanın sanat olduğunu vurgulayan İnci, "Aslında bize şehri sevdiren de sanattır. Yani siz mor salkımın adını bilmeseniz, 'mor bir çiçek' deyip geçerseniz ama mor salkımın arkasındaki o birikimi, kültürü, lalenin etrafındaki o tarihi bildiğinizde çağrışımlarıyla birdenbire anlamını değiştiriveriyor. Bu nedenle evde olsak dahi baharı okuyarak yaşayabiliriz. Yani okuyarak ve hissederek o coşkuyu içimizde yaşayabiliriz. Ben bunu tavsiye ederim. İnsan olmayınca hiçbir şeyin anlamı yok, insandır mekana anlam veren." ifadelerini kullandı.
İnci, İstanbul'un şu anda en şanslılarının hayvanlar, kuşlar ve özellikle de baharın tadını çıkaran kediler olduğunu dile getirerek, "Acaba İstanbul şu anda ne düşünüyor, kendisini görmeyen, kendisini yaşamayan o insanlar evlerdeyken acaba ne düşünüyor? 'Oh rahat ettim, biraz kendi kendime kalayım.' demiş olabilir." dedi.
Evliya Çelebi'nin İstanbul'da hayatın içerisine daha fazla girmesi gerektiğini vurgulayan İnci, "Yaşadığımız deryayı bilmiyoruz. Mahallemizdeki camiyi, çeşmeyi bilmiyoruz. İstanbulluların bu yabancılaşmayı yaşamamaları için çocuklarını şimdiden ellerinden tutup şehri gezdirmeleri lazım. Ben sonradan kitabi olarak öğrendim, dolayısıyla nereden bakılırsa bakılsın dışarıda kalıyorum ama çocuklukla birlikte onu öğrenebilseydik, turist durumuna düşmezdik." diye konuştu.
Çok değerli bir şehir olan İstanbul'un kıymetinin bilinmesi gerektiğinin altını çizen İnci, şunları kaydetti:
"Hayat eski haline ilk döndüğünde, Mimar Sinan su yolları üzerine bir gezi düzenleyelim. Heyecanımı mazur görün. İstanbul, bahar ve gezmek denildiğinde duygusallaşıyorum. İyi ki bu şehirde yaşıyorum. Katman katman tarih ve insan var."
Söyleşide ayrıca, salgın sonrasında İstanbul'da çocuklarla birlikte gezilebilecek mekanlarla buralara ilişkin güzergah bilgileri ve öneriler de konuşuldu.